8 Haziran 2011 Çarşamba

Senbilirsinabla'nın kitap olma macerası

Aralık'ta gittiği Konya dönüşü gördüğü, sardunyalarını yakmış buz fırtınası sonrası kışın nihayet geldiğine hükmeden "abla", arada veranda sefasına izin veren yumuşak havalarda, üç raflı tekerlekli metal sepetine yumulur, kalın kâğıtlara cıvıl cıvıl boncuklar dikip minikartlar üretirken, biri iri diğeri kucak meraklısı ufak köpeğiyle uğrayan komşusu, sohbet arasında ortaya "bir sergi açsak..." fikri atar.

Sitenin "abla"ya bitişik koyunda oturan, çalışkan, girişken, iyi niyetli komşusu, yıllar önce ülkesi Ukrayna'dan Türkiye'ye çalışmaya gelirken geride üç yetişkin kız bırakır. Hastalıklarında refakat ettiği ailenin oğluyla evlenir, bir 8-10 yıl da böyle geçer. Bir önceki kış, gidip Bursa'dan aldığı bebek hindileri -zootekni diploması ile yirmi yıla yakın çiftlik deneyimi olmasa başa çıkılması zor iş- satılacak boya getirme zahmeti arasında, "abla"nın el yapımı kartlarını, kutularını hayranlıkla gözleyip, kendisi de el işlerine yatkın hanımın önerisi, başta girişim özürlü "abla"ya uzak gelirse de, "kışın ne yapıyorsunuz, sıkılmıyor musunuz" diye soruşturan yazlıkçılara yanıt, kendi aralarında ufak çaplı bir kaç günlük sergi fikrine zamanla alışır.

O ara, "abla"nın aklına, -2007'nin üçüncü ayından bu yana yazdığından hacmini kestiremediği-, "senbilirsinabla yazılarını elden geçirip toparlasam, fotokopiyle çoğaltarak, kutuların, kartların yanına bir kaç da kitap koysam mı?" sorusu düşer.

İşin fotokopi boyutunu aştığını fark ettiğinde gider, danışmak üzere Burhaniye'de bir matbaa bulur. Bir kitap da bastıklarından bu konuda deneyimli, iyi niyetli emekli öğretmen, "abla"ya yardımcı olacağını söyler.

2009 yılının -5. aya rastlayan- doğum gününe dek yazdıklarını elden geçirmeye başlayan, bir kaç günlük 19 Mayıs tatili, pazara ok gibi gidip döndüğü hafta başları, komşularının -kendisini Karabaş'la diz dize fotoğraflayıp, el yapımı bir de vazocuk hediye ettikleri- sürpriz doğum günü partisi, yürüyüşlerinin ucunda akşamüstleri uğrayıp -yorgun gözlerini dinlendirdiği ufak molası boyunca- sohbet ettiği komşusu olmasa, "abla", neredeyse aralıksız üç haftadır yazılarına gömülü.

Yaşayıp öğrendiklerini yazarken geniş zaman kullanan "abla", bir yandan da, zamanı -tarih, gün bazen saat de ekleyerek- hassasiyetle belirtirken, kendisi, içinde de olsa, olanların tanığı tekil şahıs rolündedir. Yazıları elden geçirirken yakın tarihine de göz atma fırsatı bulur; ilk yazılarının bol siyah yazılı, ondan bol ünlemli ifadesi, ego'su Sebastian emekliliğe hazırlanırken sağduyusu Basiret Hanım'ın usuldan sesini duyurmaya başladığı aralıkta, yerini, daha sakin anlatıma bırakır. Giderek uzamış paragraf boyu cümlelerini toparlarken, kendisini huysuz ebeveyn gibi didikleyip duran Sebastian susar, zihninde beliren boşlukta "abla" huzurun kapı tokmağını yakalar; "ev yapımı terapi" lâfı boşuna değil.

Önsöz niyetine "senbilirsinabla kimdir? Konsomasyon Taburesi, ...demek isterdim!, Öte yandan... neyin nesidir?" başlıklı yazısını başa taşıyan "abla", "bu yazı da Sonsöz olsun" derse de, bir gece önce haberini aldığı vefat üzerine yeni bir değerlendirme yapar.

Çok sevdiği arkadaşının birlikte oturduğu, kızını beraber büyüttükleri, muhteşem hafıza, muhakeme yeteneği ve sağduyusundan "abla" dâhil hep birlikte faydalanıp aydınlandıkları annesi, defalarca yaşadığı hastalıkları bedenini parça parça eksiltirken yaşama sevincinden toz kadar azalmayan hayata bağlı bilge kadın, bedenli yaşamanın zahmetine daha fazla dayanamayıp kendi geçişini yapar.

Gençliğinde, genç Cumhuriyet'in aydın, sorumluluk sahibi çok çalışkan hemşirelerinden, örnek insan annesine,soracakları, söyleyecekleri olduğunuanlatırken göz yaşına boğulan arkadaşını "abla", “söylenecek sözlerin hiç bir zaman bitmeyeceğini, sevgisiyle yanı başında tuttuğu anneciğinin gidişine -artık- rıza göstermesi, izin vermesi gerektiğini” söyleyerek, kendince avutmaya çalışır. Kryon kitaplarından aklında kaldığına göre, ölümle bedeni terk eden "ruh denilen enerji öbeğinin bir bölümü, ailesini desteklemek üzere geride onlarla kalır"mış.

Böylece kendi geçişinde bile söyleyecek, dinleyecek sözünün tükenmeyeceği fikrine vardığı yeni bilinç düzeyinde, sonsöz'ün anlamsızlığını gören "abla" için bu yazı, konuşmayı seven, karşısındakiyle konuşurken en çok kendine seslendiğini bilen kendisi için, olsa olsa bir ufacık soluklanma molasıdır.